top of page
Yazarın fotoğrafıİdil Olgaç

Mutfaktaki Sır

Güncelleme tarihi: 22 Eki




İnsanda ruh varsa, hiç parası da olmasa tek odalık evi çiçek bahçesine çevirebilir. Ruh yoksa, ne yapsa boş.


Cihangir’in eski binalarını bilenler bilir. Yüksek tavan, geniş odalar, ahşap parkeler ve duvar üstlerindeki kabartmalarla son derece klasiklerdir.


Tam da böyle bir evde iki gün geçirdim.



Kapıdan girdiğim andan itibaren ahşap kokusu burnuma geldi. Gülümseyerek güzel bir karşılamada bulunan yakışıklı bir beyefendi de cabası… Benim evin toplamı kadar olan salona geçtiğimde kaybolacağımı düşündüm ve kibarca koltuğun kenarına oturup bacak bacak üstüne attım. O da karşımdaki koltuğa oturup telefonunu eline alıp tekeli aradı.


Biralar söylendi, güzel güzel içilip Türkiye sorunları tartışıldı ve tabii ki travmalardan bahsedilerek gecenin kapanışı yapıldı.


***

Ertesi sabah kâkülüm havaya kalkmış şekilde uyandım ve salona geçip oturdum. Peşimden beyefendi de gelip, karşı koltuğa oturdu. Karşılıklı “Günaydın” dedikten sonra bir gece önce içtiğim alkol beynime vurmaya başladı ve “Bir bardak su içeceğim” diyerek yerimden kalkmamla birlikte o da kalktı, "Ben getirim" dedi.


Kalktığım gibi geri yerime oturdum, içimden “Kibar bir bey” diye geçirdim.


Uzun koridordan yürüyerek en sondaki kapıyı açtı, içeri girdiği gibi de kapattı. "Allah Allah" dedim kendi kendime "Ben hiç mutfağı görmedim."


Elinde bir bardak suyla geldi ve sehpanın üzerine bıraktı. Teşekkür edip, "Mutfağı görmedim, orayı da göstersene" dedim suyumu içerken. Bizim Türk adetlerindendir ya hani bütün evi gezmek…



"Yok, kapalı mutfak. Bir şey yemek istersen dışarıdan söyleriz" dedi.

Mutfak kapalı ne demekti? Yemek servisimiz bitmiştir gibi bir şey miydi?


Muhabbet etmeye devam ederken aklımda sadece mutfak vardı. “Bir bahaneyle bakayım, tuvalete gider gibi yapıp kapıdan bakıp çıkayım” gibi şeyler düşünüyordum. Adam ne anlatırsa anlatsın kafamda yankılanan tek kelime “Mutfak” …

 

O akşam da kalmak gibi bir niyetim yoktu ama son derece kibar, güler yüzlü biriydi. Benzer işler yaptığımız için de konuşacak konumuz bitmiyordu. İkimizi o fotoğrafın içinde canlandırabiliyordum. Geleceğin ‘Erkek arkadaş’ unvanını almıştı bile.


İçilen kahveler, izlenen filmler derken gece yatma vakti geldiğinde "Asya uyuma" dedim kendi kendime. “O mutfakta ne var? Acaba birini mi öldürdü ya da içeride rehin tuttuğu biri mi var?” diye düşünüyordum. Aklımdan geçen senaryolar korku filmlerinle kapışırdı… Tam gözlerim kapanırken tekrar “Uyuma” diyordum fakat çok fazla dayanamadan uyuya kaldım.



Güneşin odaya girmesiyle yerimden sıçradım. Solumda yatan adama baktım. Derin bir uyku içindeydi. Kafamı koyduğum yastığı kokladım, sabun kokuyordu. Odası ise ‘bir erkeğe göre’ temiz ve düzenliydi. Ama mutfakta ne var merakımı gidermek zorundaydım. Yavaşça yataktan kalktım, odadan çıktım, sağıma dönüp koridorun sonuna doğru ilerlemeye başladım…


Hayatta en sevdiğim şeylerden biri de kendimi bir filmin içinde hayal etmektir. Bazen prenses bazen seri katil bazen de kurban rollerine bürünmeyi çok severim. Bu sefer kendimi FBI’ın uzman dedektiflerinden biriymiş gibi hissediyordum.


Koridorun sonuna geldiğimde kalbim küt küt atmaya başladı ki... ne göreyim? Daha doğrusu, “Bu koku ne!”


Bence en aşağı bir senedir çöpleri orada tutuyormuş. Yerlerde çöp poşetleri, onlardan sızan sular, tezgâhta küflenmiş tabak çanaklar, boş bira şişeleri, bir tencerenin içinde ne olduğunu anlayamadığım yaratıklar derken ayaklarımın yanından bir şeyin geçmesiyle çığlığı basıp, kapıyı hızla kapattım.


“Asya sana mutfak yok demiştim!” sesiyle afalladım.

“Susadım” dedim. Kıvrak zekâm yine beni yarı yolda bırakmamıştı.

Hayır, anlamadığım bütün odalar, banyo dahil bu kadar tertemizken o mutfak neden öyleydi?

Tabii ki sordum. “Çok yoğun çalıştığım için birkaç çöpü atamadım. Sonra onlar birikti derken bulaşıkları yıkamayı ihmal ettim… Neyse Asya, öyle işte” dedi ve kendini kapattı. Resmen çocuk gibi suratını astı ve salona geçip, koltuğa oturdu. İlk başta öylece kalakaldım. Gülsem mi, korksam mı yoksa bir aşk hikayesinin daha sonuna geldiğime ağlasam mı bilemedim. Salona doğru yürüyüp uzaktan baktım.


Anladım ki tadımız iyice kaçmıştı. Banyoya gidip havaya kalkan kâkülümü düzeltip “Görüşürüz” yalanıyla evden çıktım. Bütün yol boyu da kendi kendime “Neden bir insan güzelim evde, o ne idüğü belirsiz mutfakla yaşar?” diye sordum.


Neyse, en azından ceset yoktu...


Eve gelip kendimi duşa attım. Parmaklarım büzüşene kadar da sıcak suyla yıkandım. Mutfak tezgahımı öpüp, lavanta kokulu çöp poşetimi, çöp kutuma özenle yerleştirip “Bu da böyle bir anıydı” diyerek manifestlerime “Temiz bir aşk istiyorum” cümlesini de ekledim.



69 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page